Bu aralar bir tembellik edesim var ki anlatamam. Vucudumun her hucresi hatta endoplazmik retikulumuma kadar tembellik diye haykiriyor. Hic bir sey yapasim yok hatta ben bile inanamiyorum ama canim blog'uma bile yazasim yok. Diye kendi kendime saf saf dusunurken birden Bukowski'nin yazisiyla karsi karsiya geldim. Sonunda beni anlayan biri cikti :) Tembellik etmeyi bilmek lazim demis ne guzel de demis. Tembellige ihtiyaci olup da yapamayan biz fanilere gelsin o zaman bu yazisi da..
''
Önemlidir. Tembellik etmeyi bilmek lazım.
İşin özü tempodur. Yaptığından tamamen uzaklaşıp doğru zamanda mola almazsan her şeyi kaybedersin.
İster aktör ol, ister ev kadını, fark etmez…
Doruk noktalarının arasında hiçbir şey yapmadığın boşluklar olmalı. Yatağa uzanıp tavanı seyret. Bu çok, çok önemlidir…
Hiçbir şey yapmamak, çok çok önemli. Ve bu çağdaş toplumda kaç kişi yapıyor bunu? Çok az. Bu yüzden herkes kaçık, saldırgan, öfke ve nefret dolu.
Eskiden, evlenmeden önce, bütün perdeleri çekip yatağa girer, üç-dört gün yataktan çıkmazdım. Sıçmak için kalkar, konserve fasulye yiyip tekrar yatağa girerdim. Üç-dört gün yatakta kalırdım. Sonra kalkar, giyinir ve dışarı çıkardım. Pırıl pırıl bir güneş olurdu dışarda, harikulade sesler. Güçlü hissederdim kendimi, şarj edilmiş bir akü gibi. Ama canımı sıkan ilk şey ne olurdu, biliyor musun? Kaldırımda gördüğüm ilk insan yüzü. Şarjımın yarısını kaybederdim o anda.
Kapitalizmle yüklü devasa, boş, aptal ve duygusuz bir yüz -”öğütülmüş” Ve içimden, “Ahhhh, yarısını götürdü!” derdim. Yine de değerdi ama, öteki yarısı benimdi. Evet, tembellik. Öyle derin düşüncelere dalmaktan filan da söz etmiyorum. Serbest düşünce, bir yere varmaya çalışmadan… salyangoz gibi. Harikuladedir!
''
Not:http://www.edebiyathaber.net/bukowski-tembelligi-anlatiyor/ alintidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder