26 Kasım 2011 Cumartesi

Elit Çikolata - "Reklamda Acemi ama Çikolatada Usta"

Görmeye dayanamadığım bir reklamdan daha bahsetmek istiyorum . Elit Çikolata'nın reklamı. "Reklamda Acemi ama Çikolatada Usta" sloganıyla ekranlarda ve billboard larda görmekteyiz . Henüz tatma fırsatım olmadı o yüzden çikolatada usta olup olmadıkları konusunda bir şey söyleyemeceğim ama reklam kampanyası bence hiç olmamış. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığında yola çıkmanın artık geçerli olduğunu sanmıyorum çünkü artık tüketicilik kavramı da değişti. Artık tüketiciler herşeyi araştırıyor ve herşeyin en iyisini istiyor buna aldıkları ürünün reklamının cezbedici ve kaliteli olması da dahil. Evet belki insanların hakkında konuşmasını sağlıyor olabilir ama gördükleri gibi çevirmek isteyecekleri bir reklama sahip bir ürünün pek başarılı olabileceğini sanmıyorum.

Not: Normalde böyle reklama sahip bir ürünü almayı düşünmem ama hakkında yazı yazdığım için en kısa zamanda deneyeceğim ve gerçekten çikolata reklamını unutturacak kadar ustalar mı yorumlarımı yazacağım.

9. Idefix Sanal Kitap Fuarı Seçkisi V2.

Seçkiye devam..

Bazı kitaplar vardır sadece isimleriyle sizde ilgi ve merak uyandırır. İşte bu da öyle bir kitap Robert  Silverberg'ün "İçeriden Ölmek".

Filmini izleyip kitabını okumayanlar için geliyor Chuck Palahniuk'tan "Dövüş Kulubü"..

Sıradaki roman ise biraz farklı bir kulvardan gelsin. Yaşar Erdinç'ten "Para Harekatı" kitabını Krizlerin belgesel romanı olarak tanımlayabiliriz.


Tek kelime ile mükemmel.. hala okumayanlar için gelsin Irvin D. Yalom'dan "Nietzsche Ağladığında"



Bir aşk romanı da Andre Gorz'dan gelsin.. Son Mektup. Okunmaya değer bir kitap..




Güncellemeye devam..


9. Idefix Sanal Kitap Fuarı Seçkisi

Merhabalar,

Daha önceki yazılarımda sanal kitap fuarından seçtiğim kitapları sizinle paylaşacağımı yazmıştım. Bu liste güncellenmeye devam edecek.

Şunu farkettim ki kitap seçerken yayınevi benim için çok önemli. Kitap seçerken ister istemez kendimi Can Yayınevi ve Ayrıntı Yayınlarının kitaplarının arasında bulurum. Idefix'e bakmaya başlarken de aynen bu şekilde yaptım:) Öncelikle Can Yayıneviden başlayalım.

Gabriel Garcia Marquez'le başlamak istiyorum. Her kitabını okuduğumda yeni şeyler bulduğum ve okumaktan hiçbir zaman sıkılmayacağım, beni hayal kırıklığına uğramayacak bir kitap. Daha önce hep romanlarını okumuştum bu sefer kısa öykülerinden oluşan kitabını da okumak için sabırsızlanıyorum:)
Ahmet Büke adlı yazarı daha önce okumadım ama facebook'ta Can Yayınlarının kitaptan yaptığı alıntı hoşuma gittiği için araştırmıştım.Daha önceki Kumrunun Gördüğü kitabıyla 2011 Sait Faik Hilkaye Armağını kazanmış. Bence bir şans verilebilir :)
Yiğit Okur adlı yazarın daha önce "Sıfırlamak" adını kitabını okumuştum. Okuduğum zaman pek beğenmemiştim ama şimdi "Yazamadığım Romanın Öyküsü" kitabını görünce bir şans daha vermek istedim. Neden bilmiyorum bakalım bu sefer yanılırım belki.

Can Yayınlarının listesinde gezinirken pek de onların klasik tasarımı olmayan kapaklı bir kitapla karşılaştım. Kitabın adı Kafka'nın Çorbası Mark Crick tarafından yazılmış. 14 Dünya Edebiyat Devleri Mutfağa girerse nasıl olur demiş ve Kafka'nın Çorbası kitabı çıkmış. Bana tarzı çok ilginç geldi. Bir bakmakta yarar var bence

Tabi ki Konstantinos Kavaflis'ten Bu Kenttir Gidip Gideceğin Yer şiir kitabı. Şehir şiirini beğenenler içinde onun kadar güzellerini bulacak.

Eğer siz de psikolojik çözümlemeler içeren romanları seviyorsanız benim gibi, Henüz okumadıysanız, Stefan Zweig'in "Bir Kadın Yaşamından 24 saat ve Bir Yüreğin Ölümü" deniyebilirsiniz. Ben öyle yapmayı planlıyorum :)
Gözleriniz önündeki perdeyi kaldırmak isterseniz.. Jose Saramago'dan Görmek



Şimdilik liste bu kadar..

21 Kasım 2011 Pazartesi

Seni "AZ" tanıyorum.. 'AZ'..

Merhabalar,

Hakan Günday'ı ilk Ziyan kitabı ile tanıdım. Ziyan kitabını aldıktan sonra daha kitabı yarılamadan tüm kitaplarının siparişini vermiştim. Piç..Azil..Kinyas ve Kayra.. Zargana ve Malafa (Hatta Malafa kitabı DOT taradınfan 1 sezon boyunca oynandı fakat ben gidemedim, bunun için çok üzülüyorum. Keşke bir daha oynansa.) Saydığım 6 kitabını da bir solukta okudum ve benim için en iyi Türk yazarlarından biri oldu kısa zaman içerisinde.İlk defa bir Türk yazarın çıkardığı tüm kitapları beğeniyordum. Tarzına, kitaptaki akıcılığına hayran kalmıştım. Sizi bir anda içine alıp, sanki siz o kitabın bir parçasıymışsınız gibi sarması da kitaplarının en güzel yanı.

Ama en son kitabı "AZ"'ı okuduğum zaman açıkcası hayal kırıklığına uğradım. Kitap o kadar çok aşırılık ve tesadüfler içeriyor ki o kadar çok şiddet öğesi var ki (sadece fiziksel şiddetten bahsetmiyorum ortada çok ciddi biçimde psikolojik şiddet de var) aslında anlatmak istediğini anlatamamış gibi geliyor. Aktarmak istediği, değinmeye çalıştığı noktalar çok başarılı ama hepsini bir kitapta anlatmaya çalışmak bir kitaba bu kadar yükleme yapmak bence çok fazla olmuş . Kitap o kadar karışık bir hal almıştı ki , bu kitaptan sanırım bir 3 kitaplık konu çıkardı.

Son bir ekleme yapmak istiyorum, normalde Hakan Günday'ın kitaplarında o kadar çarpıcı ve sizi düşünmeye sevk eden cümleler olur. Bu kitapta ise tek dikkat çeken cümle bütünü şu:

"Seni AZ tanıyorum.. AZ.. Sen de fark ettin mi? AZ dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç biri son."

Keşke kitapta adı gibi biraz "AZ" olsaymış..  Son kitabına rağmen yeni kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.

Not: Yazara, Beni çok geç de olsa Oğuz ATAY ile tanıştırdığı için teşekkür etmek isityorum.

Sanal Kitap Fuar Çılgınlığıııı

Sonunda, idefix'in 9. Sanal kitap fuar çılgınlığı başladıııı. Benim gibi bir kitap tutkunuysanız ve kitap fuarını kaçırdaysanız bu bulunmaz bir fırsat :) Ben henüz neleri alacağıma karar veremedim, o kadar çok yayın ve indirim var ki..

Alacağım kitapları inceledikçe bu yazıyı güncellemeye devam edeceğim.

Siz de incelemek isterseniz, sitenin adresi aşağıda. Yalnız unutmayın sadece bir aylık vaktimiz var. 21 Aralık son gün kaçırmayın :)

http://www.idefix.com/kitap/

19 Kasım 2011 Cumartesi

Melankoliye devam.. "An Education" - "The life i want, There is no shortcut."

Merhabalar,

Baktım ki bu melankolik kış havasının biteceği yok, biraz daha devam edelim o zaman bu modda.

1960'larda geçen çok güzel bir film "An education". Akıllı,zeki ve güzel olan Jenny liseyi bitirip ailesinin baskısından kurtulup Oxford'a gitmek için çalışmaktadır. Kafasının köşesinde hep Fransa'ya gitmek, hayatını yaşamak, özgür olmak vardır. Vee bir gün David ile tanışır. David 30'larında çok etkileyeci,istediğini elde eden, başarılı,zengin, hayran olunası bir erkektir. Kaçınılmaz son olur Jenny , David'in peşine takılıp kaybolmaya başlar. Okulu ve Oxforda'u kenara bırakıp , hayalini kurduğu yola çok daha erken ulaşabileceğini sanır. Ta ki, David'in evli olduğu ve onu kandırığı ortaya çıkana kadar. İşte o zaman Jenny fark eder ki , "The life i want, There is no shortcut." (Filmi en iyi anlatan filmde de geçen bir sözdür.)
 
Şansız olanlarımız içinde hayat tam olarak böyledir. Başarmak istediklerimize ulaşmak için zor yoldan geçmemiz gerekir..


Not: Carey Mulligan filmde çok güzel oynamış, filmin 60'lar havasına o kadar güzel uyum sağlamışki. Hayranı olduğum birini hatırlatıyor bana Audrey Hepburn. (Audrey Hepburn başlı başına incelenmesi gereken bir konu olduğu için ona özel bir zaman ayıracağım :) )

18 Kasım 2011 Cuma

Bir Melankolik ruh hali

Bugün çok melonkolik bir havadayım . O yüzden bugün moduma uygun birşeyler yazmak istiyorum. Arada bir romantik modda takılmaktan zarar gelmez sanırım. Ben aslında klasik romantizmi sevmem, kırmızı güller , kemanlar,mumlar.. Bu tarzda davranan insanların gerçekten hissederek bu şekilde davranmaları bana çok da mümkün gibi gelmiyor. Bu yüzden de romantik filmleri çok gerçekçi bulmam ve izlemekten hoşlanmam. Benim için her zaman "fazla romantik" diye bir kavram vardır."P.S I Love You" filmini ağlamadan izlemiş ve her dakikasında yorumlarımla yanımdaki tüm kız arkadaşlarımı çileden çıkarmış bir insanım:) Farklı bir bakış açısından bakıyorum bu romantiklik olayına. Şimdi de bu fikrimi yansıtan filmlerden bahsetmek istiyorum. "Before Sunset" (2004) , "Before Sunrise" (1995) ve "When Harry Met Sally" (1989) şu zamana kadar izlediğim en güzel romantik filmler. Öncelikle romantizm kategorisinde olduğu için biraz mesafeli yaklaşmıştım ama izledikten sonra büyülendim. Bir kere filmlerin bir alt teması, konusu ve muhteşem diyalogları var. Ancak izleyenler ne demek istediğimi anlayabilirler. Eğer siz de romantik film sevmem diyenlerdenseniz henüz bu filmleri izlememişsinizdir.



Daha fazla vakit kaybetmeyin izlemek için..

17 Kasım 2011 Perşembe

Bir "Koleksiyoncu" ile empati kurmak

Merhabalar,

Bir kaç ay önce John Fowles 'ın kitapları ile tanıştım. Biraz geç kaldığımı itiraf etmeliyim. Ama herkes gibi "Büyücü" ile  başlamadım, "Koleksiyoncu" daha çok ilgimi çekti.Kitabın hikayesi ne derseniz , bir kelebek koleksiyoncusu ile onun kendine esir olarak tuttuğu bir resim öğrencisinin zoraki ilişkisini anlatmaktadır. İlk etapta baktığınızda bu hikayeyi ilginç bulmayabilirsiniz belki, kitaptaki kötü karakter ile iyi karakter çok net gibi gelir.Ama kitabı okumaya başladığınız anda garip bir rahatsızlık hissetmeye başlıyorsunuz anlam veremediğiniz. Kitap ilerledikçe ve koleksiyoncunun tarafını okumaya başladıkça kendinizi bir anda onun yerinde buluyorsunuz ve esas kızı neden esir ettiğini, kendince neden başka bir çaresi olmadığını, aslında yaşadığı aşkın ne kadar masum ve zararsız olduğunu hissetmeye başlıyorsunuz. Aslında, nasıl aşkına zarar vermek istemeden bir kelebek gibi onu el değmeden saklamak isterken, onu günden güne soldurduğunu ve bunu ancak kaybettikten sonra ne yaptığının farkına vardığındaki acıya siz de tanık olursunuz. Daha bitmedi tabi ki. Kızın tarafından olaya baktığımızda ise asıl gerçek ve çoşkulu bir hayat yaşayan (erkek karakterimizin aksine) ve sorguluyan bir karakter görüyoruz.

Bu kitabı bu kadar ilginç kılan ise John Fowles'ın iki zıt karakteri aynı roman içerisinde yaşatabilmesi, iyi ile kötü arasındaki çizginin aslında o kadar keskin olmadığını göstermesidir.

Kitabın sonuna geldiğimde biraz hayal kırıklığı yaşadım açıkcası sonunun çok ortada kalmasından dolayı ama sonra yazar hakkındaki eleştirileri ve diğer kitaplarını okuduğumda aslında tarzının bu olduğunu anladım. Peki ben olsam sonunu nasıl bitirirdim diye içimden geçirmeden edemedim. Ben olsam, esas kızımız öldükten sonra ona benzer başka bir kızı görüp onu da esaret altına alma düşüncelerinden bahsetmezdim. Böyle olunca benim açımdan kitabın başında erkek karaktere duyduğum tüm empatiyi ve aşkındaki masumluğu yok etti. Koleksiyonculuğu sadece kelebelekleri ile sınırlandırmayı tercih ederdim.

Ne kadar sonu istediğim gibi bitmemiş olsa da, beni romanın ve karakterlerin içine bu kadar aldığı ve kitap üzerinde düşünmeme yol açtığı için diğer kitaplarını da okumaya devam ettim. Siz de bir deneyin bence pişman olmazsınız :)

Başucu Kitabı.. Bir Şehre Gidememek

Merhabalar,

Başucu kitabı diye bir tabir varsa ,benim için onlardan birini anlatmak istiyorum kendi bakış açımdan.
Mario Levi'nin Bir Şehre Gidememek kitabı Konstantinos Kavafis'in Şehir şiiri ile başlar. Kitabı belki de en güzel anlatan şu mısralarıdır

...." Yeni bir ülke bulamazın,
başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir."....

Başlarda aşık olduğu şehirde; insanın zamanla kaybolmasını, yaşadıklarının yüküyle kaçmak istemesini ama aslında her hareketinde onu da yanında götürecek kadar içine işlemiş olduğunu ve kaçacak başka bir yerin bulunmadığını dönüp dolaşıp yine aynı şehirde kendini bulacağını çok güzel anlatır. Ama dönüp baktığında  yine yaralarını saracak olanın o şehir olduğunu farketmesi de bir o kadar ironiktir. Yazar İstanbul'u ve İstanbul'daki hayatı daha güzel anlatamazdı..

 Şehir şiirinin tamamını merak edenler için..

Şehir

'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'


Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.


( Çeviren: Cevat Çapan )

Hayat gerçekten paylaşınca mı güzel?

İlk yazımın ardından bir heyecanla yazmaya koyuldum , hadi bakalım :)

Can Yücel'in çok güzel bir yazısı vardır bilenler bilir "Seninle yaşlanmak istiyorum" der." Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım" der.
"Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi" der. Çok da güzel der. 
Şu sıralar  bir GSM firmasının reklamının 'Hayat Paylaşınca Güzel' sloganı beni Can Yücel'e götürdü. Evet fikir çok güzel, evet slogan çok güzel ama reklamın bu kadar uzun olması ve fondaki müzik sizi de rahatsız etmiyor mu?  Hatta şu anda tüm kanallarda iki reklamda bir oynadığı için, kaçmak pek de kolay olmuyor ve sonuna kadar izlemek  zorunda kalıyorsunuz. Firmanın pazarlama stratejisini değiştirdiği çok ortada, güzel bir tema da işlemelerine rağmen reklamdaki bu aksaklıklardan dolayı istediği ve yeterli etkiyi yaratmadığını düşünüyorum, özellikle diğer reklamlarına nazaran..

İlk Yazı :)

Merhabalar,

Kendi kendime konuşmaktan sıkıldığımda, fikirlerim, düşüncelerim , eleştirilerim kafamda fazla yer kaplayınca yine kendi kendime dedim ki artık bir blog açmanın zamanı geldi. Ve işte burdayım :)

Can sıkıntımı, saçmalamalarımı,okuduğum bir kitabı.. kısacası hakkında bir fikir sahibi olduğum herşeyi yazacağım. Belki birileri de bu blog'u okur ve belki de birlikte fikir teatisi yaparız:)

Yazılarımın devamı dileğiyle :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...